
Güney Afrika’da mütevazi bir mekanda bir avuç Hizmet gönüllüsü bir araya gelmişlerdi. 20 yıldır o ülkede yaşayan, 23 yaşlarında Afrika’ya gelen Zakir Bey; daha geleli iki gün olmuş Somalı Abdullah Bey’le yan yana oturuyorlardı. Bir zamanlar belki de Abdullah Bey gibi bu işe gönül vermiş olan sponsorlar göndermişti bu diyarlarda açılan okul paralarını. Şimdi kaderin cilvesine bakın ki Abdullah Bey ve misalleri ülkelerinden yalan ve iftiralarla çıkmak zorunda bırakılmışlardı. Zakir Beyler’in işadamı oldukları ,kendi ülkelerinden daha iyi tanıdıkları Afrika’ya sığınıyorlardı.
Salonda yeni gelen muhacir işadamlarının yanında yıllardır orada yaşayan işadamı ve eğitimciler de vardı. Herkesin ortak yönü ise aynı mağduriyet ve mazlumiyeti yaşıyor olmaları idi. Hatip konuşmasına hamd ederek başladı, salonda derin bir sessizlik vardı. Bugüne dek veren Allah’tı şimdi de alan yine Allah, yarın da tekrardan verecekse yine Allah’tır, dedi. Önemli olan ahiretimizi kaybetmemek. Bugün birileri zulm ediyorlar, ama biz onlar gibi zulmedemeyiz. Onlar iftira atıyorlar yalan söylüyorlar, biz iftira atamayız yalan söyleyemeyiz. Bizler mü’miniz , müsbet harekete memuruz. Bir davanın temsilcileriyiz. Efendimize (sav) “emin” lakabı takanlar sonra O’na haşa “uyduruyor” dediler, türlü türlü iftiralar attılar. Hatip konuşmasına morallerinizi bozmayınız bulunduğunuz ülkeyi seviniz, yaptığınız işi seviniz, insanını seviniz diye devam etti. Allah yeni yeni kapılar açacaktır, biraz standartımız düşse de kimse aç kalmaz endişe etmeyiniz, dedi. Ülkemizde işsiz kalan öğretmenlerimiz de özel ders verir, gerekirse pazarcılık yapar hayatlarını sürdürürler. Benim kendi yakın çevremden 11 kadar insan hapiste, açığa alındı, babamın cenazesine gidemedim, ama olsun birileri götürüp defnettiler, açıkta kalmadı. Zaman fedakarlık zamanı. Önemli olan ruh ve beden sağlığınız, onlara dikkat ediniz, diyerek konuşmasına devam etti. Biz başımıza birşeyler gelmeden Allah yoluna güle oynaya hizmet edeceğimizi mi düşünüyorduk, Hocaefendi’de de yazdığı kitabına “Yolun Kaderi” demedi mi ? Bugün bize düşen sabretmek ve mağduriyetlerimizi tüm dünyaya anlatmak, zalim zulmünü yapıyor… biz de bize düşeni yapmalıyız.
Salonda gözyaşlarını silen mecburi hicret etmiş; kimisi ailesini çoluğunu çocuğunu Türkiye’de bırakmış, beldelerinin en varlıklı ve seçkin işadamları vardı. Türkiye’yi karış karış gezmiş, fakir öğrencilere burs toplamış, okul yapmış, yaptırmış, seksenini geçmiş ömrünü bu hizmetlere adamış meşhur simalar, genç ihtiyarlar da vardı.Tüm mal varlıklarına hukuksuzca el konulmuştu. Ama Sahabeyi kıskandıran, melekleri gıpta ettiren bir duruş sergiliyorlardı.
20 yılını Afrika’da tamamlayan Hamit Bey söz aldı; biz sizdeniz, siz de bizsiniz..24 saat yardıma hazırım elimden geleni yapmaya hazırım. Peşinden Zakir Bey; “Ben bu hizmetlerin fedakarlıklarının 90 lı yıllarda kaldığını, bir daha o boyutta fedakarlıklar olmayacağını düşünüyordum, meğer bitmemiş, yanılmışım” dedi. Gözyaşlarını silenler vardı adeta sekine inmişti salona. Yeni gelen Denizli’ li işadamı da “Hiç yabancılık çekmedik burası Türkiye gibi, bizim abilerin olduğu yerde gurbet yok” dedi,huzur ve itminanla…
Bir yeni dünya kuruluyordu yepyeni insanlarla,sıkıntılar paylaşarak hafifliyordu, başa gelenler iman ve uhuvvet iksiri ile hafifliyordu kısmen. Gelenlerde ayrı bir heyecan oluşuyordu, karşılayanlarda ayrı bir lezzet. Yepyeni nefes ve heyecanlarla gurbetleri kurbete çevirme yolculuğumuz devam ediyordu.
Hitler Almanya’sından kaçan çok değerli beyinlerin dünyaya dağılıp her yeri vatan edinmeleri ve etkili mevkilere geldiği gibi, Hizmet Gönüllüleri için de , hicret etmek zorunda kaldıkları ülkelerde aynı imkanlar mevcut. Ve kim bilir yarınlar adına önemli bir sermaye ise, bu günlerde yaşanan mağduriyetler olacaktır. Eğer kış bize,baharı yüreğimde sakIıyorum deseydi, ona kim inanırdı?