Bir Sığınma Öyküsü

Bagajlar en aza düşürülmüştü. Aylar süren hazırlıklarda sona gelinmişti. Heyecan dorukta idi. Mert Bey, Sevgi Hanım ve üç çocukları ile beraber yeni bir dünyaya yelken açacaklardı. Onları uğurlamaya gelen dostları ise oldukça duygulu idiler. Ağlayanlar vardı.

Bavullar son birkez daha kontrol edildi. Sevinç ve hüzün gözyaşları ile sevdikleri bu dostlarını havalimanına doğru uğurladılar. Uzun zamandır dualar ediliyordu yolculuğun sağ salim geçmesi için.Havalimanları bu süreçte çok duygulu anlara şahit oluyorlardı. Ülkelerinde olan zulümler arşı rahman-ı titretiyordu,en doğal özlük hakları özgürlükleri, pasaport,seyahat hakları bile engelleniyordu. İnsanlar güvenli limanlara geçmeye çalışıyorlardı. Pekçok zaman ailelerini bile riske atarak, riskli yollar deneniyordu.

Önce bagajları tarttılar, kilo haklarının çok daha altında tutmuşlardı, sonra bilet kontrole doğru yaklaştılar. Seyahate engel olabilecek herşeyden kaçınmaya çalışıyorlardı. Pasaport sistemde tam okunmayınca kısa süreli bir sessizlik oldu, sonra görevli bilgileri elle yazmaya başlayınca rahatladılar. Dualarla dudakları kıpır kıpırdı, süre uzadıkça endişeleri artıyordu. Sonunda biniş kartları çıktısı alındı, aktarmalı gittikleri için iki ayrı biniş kartı verildi, bagajlar uçağa doğru yollandı. Derin bir nefes aldılar,onları uğurlamaya gelen aile ile tekrar vedalaştılar,sarıldılar..helalleştiler. Pasaport kontrole doğru yürümeye başladılar, ağızlarında dualar son bir süpriz yaşamak istemiyorlardı. Görevli ile göz göze geldiler, yürekleri hızla atıyordu, oturum ve kimlik kontrolü yapıldı, kalp atışlarını duyuyordu Mert Bey, sonunda dünyanın en güzel seslerinden birisi gibi gelen çıkış mühürünün sesi duyuldu. Artık ülkeden çıkmak için uçağa doğru gidiyorlardı,  özgür olmak, hürriyet sahibi olmak ne büyük bir nimetti.

4 yıl sonra ailecek ilk kez uçuyorlardı. Ülkelerine gidemiyorlardı, bir zamanlar ise el üstünde tutuluyorlardı, ödüller veriyorlardı..Şimdilerde ise terörist ilan edilmişlerdi.

5 saatlik bir uçuştan sonra Afrika ülkelerinden birisine iniş yaptılar. 5 saatlik bekleme vardı,uykulu ve yorgun gözlerle Avrupa’ya giden uçakta yerlerini aldılar.Dillerinde dua ,derin bir nefes daha aldılar, uzun bir gündü,koltuğa kendini attı ve ekrandaki haritaya bakarak uyuyakaldı. Gözlerini açtığında namaz vakti girmişti, abdest alıp namazlarını kıldılar, dualar ettiler. Uçak indiğinde sığınma için başvuru yapacaklardı. Nasıl yapılır sadece arkadaşlardan duydukları vardı. Süreç nelere gebe idi, önceden mülteci deyince sadece Suriyeliler akıllarına gelirdi, Ege’de boğulan insan manzaraları vardı hafızalarında ama olmaz denen çok şey gerçek olmuştu.

Havaalanına uçak indiğinde sabahın saat yedisi idi, acele etmeden eşyalarını topladılar ve uçaktan indiler.  Sabahın mağmurluğu vardı üzerlerinde. havalimanları birçok değişik duyguya topraklık yapar. insanların özlemleri, hasretleri, acıları, mutlulukları ile harman olmuştur. Vize ve pasaport kontrole doğru ilerlemeye başladılar. İlk kez Mert bey bir an önce geçeyim diye acele etmiyordu. Sıraya girdiler, ne diyeceklerdi, nasıl diyeceklerdi ? Görevliye yaklaştıkça heyecan artmıştı,sıra kendilerine geldiğinde Mert Bey mahcup bir eda ile ; sığınma talep ediyoruz, dedi.  Görevli duyamadım, tekrar eder misiniz ? dedi, tekrar etti; sığınma talep ediyoruz. Sevgi Hanım ile göz göze geldiler, Sevgi Hanım varlıklı bir aileden geliyordu, gözleri dolu dolu ve O da mahcuptu. Bizleri bu duruma düşürenler utansınlar ! diye içinden geçirdi Mert Bey. 

Vize görevlisi çok nazik bir şekilde beklemelerini söyledi ve bir polis memurunu çağırdı. Mert Bey ve ailesine yardımcı olmasını istedi. Polis memuru da nazik bir şekilde kendisini takip etmelerini istedi. Polisin peşinde havalimanı sınır emniyet birimine geldiler.  Bir oda gösterdiler ve beklemelerini söylediler. Mert Bey ,Sevgi Hanım , büyük kızları Reyhan, Oğlu Aydın ve küçük kızları Mine odada derin bir nefes alıp, beklemeye koyuldular. Getirdikleri  evrak ve kimliklerini verdiler. Onları getiren polis memuru Barbossa ,gayet nazik bir şekilde yardımcı olmaya çalışıyordu. Bayanları yan odaya alıp,başka bir bayan polis memuru ile izin alıp ,inceden inceye arama yaptılar. Bavulları da yine izin alıp, yanlarında arama yaptılar.

Haklarını tek tek okudular. Vizelerinin iptal edildiğini bunun sığınma için gerekli olduğunu söylediler. Herşeyin izahını yapıyorlardı. Daha sonra da geçici olarak kalacakları, başka sığınmacıların olduğu kampa götürdüler.

Kamp girişinde tek tek kayda girerek elektronik eşyalarını, paralarını ve bagajlarını teslim aldılar. Haklarını tek tek okudular. Vizelerinin iptal edildiğini bunun sığınma için gerekli olduğunu söylediler. Herşeyin izahını yapıyorlardı. Daha sonra da geçici olarak kalacakları, başka sığınmacıların olduğu kampa götürdüler.

 İçeriye sadece zaruri ihtiyaçları almalarına müsade ettiler. Ayakkabı bağları,jilet tarzı şeyleri bile aldılar. Güvenlik görevlisi Ricardo kuralları tek tek sevecen bir şekilde izah etti. Camdan avluda volta atan,değişik renklerden sığınmacılar görünüyordu. Sevgi Hanım kısık sesle; içerisi güvenli değil mi ? diye sordu. Ricardo; endişe etmeyin güvenli, bizlerde 24 saat buradayız, dedi tebessüm ederek.

Emanetleri verip, içeriye geçtiler. Kadın ve erkek yatakhaneleri ayrıydı. Yemek ve yürüyüş alanları ortaktı. İlk girişte tedirgin oluyordu insan. Mert Bey ve oğlu Aydın yatakhaneye geçtiler, hemen bir kaç kişi yataklarını yapmak için yardıma geldiler. Ranzalar düzenli dizilmişti, pencere yoktu ama havalandırma iyi çalışıyordu.

İlk gece tedirgin oldular. Dünyanın değişik yerlerinden gelmiş insanlarla aynı odada kalmak farklı bir duyguydu. Sabah olunca kahvaltı için anons ettiler, ailecek buluştular. İmza karşılığında kahvaltılarını aldılar. Helal paket istedikleri için vegeteryan ya da balık menüsü hazırlamışlardı. Kahvaltıda odalarında kalan insanları konuştular, farklı milletlerden özellikle Afrika ve Latin Amerika ülkelerinden insanlar vardı.

 İlk gün Küba’lı bir aile ile tanıştılar. 45 gün olmuştu geleli, Rusya üzerinden gelmişlerdi. 60 günün dolmasını bekliyorlardı. Pek çoğu ülkeye vizesiz giriş yaptığı için başka ülkelere geçmek için gün dolmasını bekliyorlardı. Çünkü 60 günden fazla gözaltında tutamıyorlardı.

 Küçük avlu temiz hava ve yürüyüş için idealdi. Bir sağa bir sola volta usulü yürüyordu insanlar. Boş vakitlerinde ya uyuyorlar, ya yürüyüş yapıyorlar, ya da domino, tavla, satranç oynuyorlardı. Herkes kendi coğrafyasının insanına yakın duruyorlardı. Tek Türk ailesi Sevgi Hanım, Mert  Bey’lerdi. Namaz kılmaları, eşi ve kızının örtülü olması dikkat çekiyordu. Mert Bey ve oğlu Aydın namaz kılarken, Mali’den gelen bir delikanlı onlara eşlik ediyordu. İlk gün çevreyi tanımakla geçti, Mine çevresindeki insanları yadırgadı. Gece yatakhanelerine istirahata çekilirken biraz daha tedirginliklerini atmışlardı.

İkinci gün Mert Bey erken uyandı, Küba’lı Andrey spor yapıyordu, o da yürüyüş yaparak ona eşlik etti. Andrey sadece İspanyolca biliyordu, o yüzden çok anlaşamadılar. Ama bakışlar çok şey ifade ediyordu. Gün içi sohbet, kitap okuma ve yürüyüşle geçti. Bir kerelik her ferdin beş dakikalık telefon konuşma hakkı vardı, ailelerini arayarak kullandılar haklarını. Seslerini telefonda duyunca çok duygulandılar. Traş olurken jilet veriyorlar ama başında bekliyordu görevliler. Günde bir kez  bavullarından eşya değiştirmeye müsade ediyorlardı. Belli kurallarla bu geçiş yerini kontrol altına almışlardı. Günde iki kez temizlikçiler geliyor ve etrafı dikkatlice temizliyorlardı.

Mine’den başka Kongo’dan gelen bir ailenin çocuğu vardı. Herkesin bir hikayesi vardı bu mütevazi kampta. Yemek saatleri eğlenceli saatlerdi, sıraya geçiliyordu. Çok amaçlı salonda yeniyordu yemekler. Uzun süredir kalanlar artık iyice dost olmuşlardı.

Üçüncü gün bekledikleri mülakat oldu, göçmen bürosundan gelen bayan, küçük çocuğunuz olduğu için daha fazla bekletmek istemedik dedi. Sevgi Hanım ve Mert Bey’i ayrı ayrı mülakata aldılar. Hayat hikayelerini, mağduriyetlerini, Hizmet Hareketi ile olan bağlılıklarını ve sığınma sebeblerini anlattılar. Maddi kaygılardan ötürü değil, siyasi sebeblerden sığınma yaptıklarını anlattılar.İngilizce bildikleri için tercüman tercih etmediler. Yetkili de gayet nazik ve anlayışlı idi. Haklarını bir kez daha okudular, imza aldılar. ayrıca sağlık kontrolü yaptılar.

Brezilya’lı Gebrail ile uzun uzun sohbet ettiler, dil öğrenmesine teşvik etti. Ayrıca İslamiyet ile ilgili pekçok soru sordu Gebrail. Sevgi Hanım ve ailesinin duruşu, tavrı kampta, temsil adına olumlu bir hava estirdi.

Mülteci kamplarında kim bilir ne anlamlı, duygulu anlar yaşanıyordur..Kim bilir gelecek günler nelere gebedir..

Scroll to Top