İkinci Ülkede Yalnızlık

Can Bahadır Yüce

İkinci ülkede yalnız kalmak daha kolay, yalnızlık daha zordur.

Richard Davenport-Hines’ın epeydir masada bekleyen W. H. Auden biyografisinde renksiz bir portre görmek beni şaşırtmadı. Bu tür eşelemelerden nefret eden, kendi yaşamöyküsünün yazılmasını istemeyen (“Şairin hayatı kimseyi ilgilendirmez!”) Auden herhalde kapağı görmeye bile tahammül edemezdi. Bunu bilerek, daha çok sürgün yıllarını irdelemek için almıştım kitabı. Hayal kırıklığına uğramadım.

Kasten daraltılmış bir hayat değil Auden’ınki, koşulların törpülediği bir yirminci yüzyıl hayatı—bu yüzden tekdüze bile sayılabilir. Tam da aynı nedenle altta sıradışı hikâyeler de akıyor: Erika Mann’la (Thomas’ın kızı) sırf vize sağlayıp onu Nazilerden kurtarmak için evlenmesinden (ki benim gözümde Auden’ın büyük kahramanlığıdır bu) Isherwood’la yatılı okul yoldaşlığına kadar …

Yazmaya 15’inde başlamış. Aileyi ‘uzaktan’ sevmek, dinden kopuş/dine dönüş gibi izlekler çağdaşlarını akla getiriyor. Auden’ın en büyük şansı bana kalırsa Isherwood olmuş. Aralarındaki özel dil, yatılı okul dağarcığı, edebiyatla beslenen dostluk paha biçilemez. Her Cahit’in bir Ziya’sı olmuyor, Wystan’ın bir Christopher’ı olmuş. Isherwood yatılı okul yıllarından onu yenmiş tırnakları, dirsekleri çıkık ceketiyle bir çay tiryakisi olarak anımsıyor. Dönüm noktası, Amerika’ya birlikte gelmeleri: Böyle sıkı bir edebi dostluğun ortak sürgünde perçinlendiği başka örnek bilmiyorum.

https://kronos34.news/tr/ikinci-ulkede-yalnizlik/

Scroll to Top