Sevgi kazanacak sonunda, zulüm değil

Sevgi kazanacak sonunda, zulüm değil / Ahmet Selim


Bazı istisnalar dışında, bizim sevdiklerimiz ve bizi sevenler, birtakım husumetleri göze almak durumundadırlar. Bu bir bakıma, liyakat imtihanıdır; sevginin bedelini ödemeye rıza göstermek gerekir.

Allah rızası için sevgi, “bütün meşru güzellikler için sevgi” demektir. Gerçek (halis) sevginin her türlüsü bunun içine girer. Bundan dolayı, bizim sevgimiz, en basit en özel tezahürüyle bile aslî bütünlüğe delaleti olan bir yön taşıdığından, hasudların, bencillerin, nefsaniyet marazlılarının canını sıkar.

Ama şu var: Allah rızası için olan sevgi, İlahî Kudret’in koruması altındadır. “Biz her türlü husumete sevgiyle karşı koyarız”ın manası burada aranmalı. Zillete katlanmayız. Tedbiri terk etmeyiz. Fakat bunları yaparken sevgiden asla uzaklaşmayız ve sevginin ilahî koruma altında bulunması hakikatine tevekkülle istinad ederiz. Bir gün bir büyüğüme gücenmiştim. Özde haklıydım; ama tepkimde ölçüyü kaçırmıştım. Telefonlar durmadan çalıyor, onun aradığını bildiğim için açmıyordum. Üç-dört gün böyle geçti, sonunda dayanamayıp ahizeyi kaldırdım. Telefondaki ses şöyle diyordu: “Çok tecrübeler yaşadım, ben buna dayanırım. Seni senin için arıyorum, kendim için değil. Çok hassassın. Ben dargın-küskün değilim. Olan biteni gayr-i vakî sayalım. Huzurun kaçmasın. Müsterih ol.”

Bu, onun büyüklüğüne yakışan bir tavırdı. Aramızdaki mesele nefsanî değil, tamamen “fikrî-manevî” idi. Yaşça büyük olması, benim doğru bildiğim şeyleri söylememe engel teşkil edemezdi; gerginlik de bundan doğmuştu. Telefonu bir tür nedamet beyanı sayılabilirdi; ama asıl amacı beni korumaktı. Eskiden büyükler bile (usulünce) özür dilemeyi bilirdi de, şimdiki bazı gençler bilmiyor. Çünkü “sevgi” yok! Sevgi olmayınca da saygı uçup gidiyor, sevgisizliğin sevgiye karşı olan husumeti boy gösteriyor.

Sevgiye husumet, edebe riayeti ortadan kaldırır; müşahhastaki tezahür şekli budur, siz onu bu haliyle apaçık müşahede edebilirsiniz. Sevgiye aykırı olan, saygıya ve edebe de aykırıdır; insanı “muhatap telakki edilme” dairesinden çıkarır. Bu cezayı siz vermezsiniz, sevginin ve rahmetin aslî sahibi verir. Çünkü, sevgiye husumetin fiilen zulüm derecesine varması ve edebe riâyetsizliğin saldırgan bir küstahlığa dönüşmesi, gayretullaha dokunur. Halkın deyişiyle Allah’ın gücüne gider.

Muhatap telakki edilmek dairesinden çıkmak, kaabil-i hitap olmaktan çıkmak, menzilden çıkmak büyük bir bedbahtlıktır ve bir çeşit çarpılmadır. Sevgi gönüllüleri kimseyi böyle bir düşkünlük içinde görmek istemez. Onlar maruz kaldığı zulmün ve gadrin sadece azabını değil hicabını da duyar, sevgi yolundan asla ayrılmaz, o yolun yolcusu olma sorumluluğuyla yüreği titrer, görevlerini sabırla yerine getirmeye çalışır.

Sevgiden ayrılmayalım, sevgiye husumet duyanlardan olmayalım, edebe riayetten uzaklaşıp kendi kendimize beddua etme şaşkınlığına sürüklenmeyelim. Birtakım nefsanî tutkuları sevgi zannedip, gerçek sevgileri o tutkular adına incitmekten sakınalım.

Rahmet ayındayız. Ramazan-ı Şerif’in berekâtından füyuzatından (feyizlerinden) faydalanmanın dolaylı-dolaysız binbir türlü kalbî-aklî düşünüş ve hissediş yolları vardır. Sevgi nasipleri yağmur gibi yağar bu nurlu günlerde, gecelerde. Bir zerresi bile yeter kör inatlardan kurtulmak için. Yeter ki sevgiye ve sevenlere husumetten uzaklaşılsın ve edebe-edeplere riayetsizlik bönlüğünden vazgeçilerek birazcık farklılaşma arzusu gösterilsin. Sizin zulmünüz nefsinizle ilgili; ama bizim mazlumluğumuz nefsimizle değil sevgimizle ilgili. Biz sevmenin bedelini öderiz; lakin sevginin yaratıcısı ve koruyucusu da zulmünüzün karşılığını size yaşatır. Te’kiden ikaz ve ihtar ediyorum.

Scroll to Top